Ölüm Adetleri
Bir kisi öldügü zaman 3-4 gün o ölü evinde
oturulur.Ölü evinde kadinlar agit yakarken
erkekler de ayri bir evde otururlar.Bir kisi
öldükten sonra hoca gelir.Su selasi
verilir.Ölü mezara gömüldükten sonra ölü
evine yemekler getirilir.Ölünün cani için
gelen yemekler yenir.Ölü evinde Kur'an
okunmaya baslanir.Kur'an okunduktan sonra
Persembe yapilir, seker dagitilir.Ölünün
elli ikinci gecesi yapilir.
HACI UĞURLAMA
Hac İslam'ın beş şartından biridir. Namaz
kılmak, oruç tutmak, zekat vermek kolay
ibadetler olduğundan bu ibadetleri bir tören
havasında yapmayız. Bir de bu ibadetleri
bulunduğumuz yerden yapmak imkanına sahibiz.
Hac ibadetini yerine getiren kişilere biz
Hacı diyoruz. İster gösteriş için gitsin,
ister bana hacı desinler diye gitsin, ister
Allah rızası için bu görevini yerine
getirmek için niyet etmiş olsun, hac
Dazkırı'da ibadetin yanında bir de hayırlı
olsun demek için ziyaret gelenler açısından
değerlendirildiği zaman, sosyal bir faaliyet
olarak göze çarpmaktadır.
Hacı uğurlama duası yapılmadan önce, hacca
gitmesi kesinleşenlerin evlerinde bir telaş
vardır. Gece, gündüz evler misafirlerle
dolup taşar. Hacılara mübarek olsun demek
için gidenler, mutlaka küçük de olsa elinde
bir hediye ile giderler. Artık hacca gidenin
kendisine olan yakınlığına göre, bir paket
kesme şeker, bisküvi, çay, baklava, tatlı
vb. gıda maddelerinin yanında giyim eşyası
da hediye olarak getirilir.
Kendisini ziyarete gelenleri, hacca gidecek
olan hacı adayı hacdan dönüşte kendisine
gelenlere ufak tefek hediyeler göndermek
için bir deftere not eder.
Seminerler, aşılar derken hacca gidilecek
gün gelir çatar. İşte o zaman, Belediye
meydanında toplanan vatandaşlarla helalleşme
yapılır. Kısa bir konuşmanın ardından dua
edilir. Hacı adayları otobüslere
bindirilerek uğurlanır.
GELENEKLER |
Bugün köylerin boşalması ile garip ve
öksüz kalan köy odalarımız mevcuttur.
Köye gelen tanrı misafirleriözellikle
yol üzeri köylerinde en iyi şekilde
ağırlanır ve ihtiyaçları giderilirdi.
Kış aylarında köylüler bir araya gelerek
büyük bir eğitim yuvası olur.
AVŞAR'da Ramazan: Her yerde olduğu gibi,
Ramazan ayı insanlarımızın büyük aşk ve
şevk içinde idrak edilmektedir. . Her
aile Ramazanda iftar davetleri verir.
Zenginlerimiz fakir halka gıda
yardımında bulunur. Kış aylarında
arabaşı denilen bir toplu ziyafet
vardır. Acılı, özel hindi, tavuk gibi
kanatlı hayvan etinden çorba, bir de
çoközel olarak yapılan hamuru vardır.
Önce hamur kaşıkla alınır, çorba ile
çiğnenmeden içilir. AVŞAR'lılar olarak
medarı iftiharımız HZ.Hadimi gibi
Anadolu'yu aydınlatan ilim irfan sahibi
büyüklerimiz vardır.
Gelenek`lerimiz/Görenek`lerimiz
1- Yakini ölen insanlar, yas tutarlar.
2-Yeni dogum yapmis kadinin ve cocugunun
bulundugu yere (mekana) basindan cok
evlilik gecmis kisiler,cünüp(cenabet).Ay
basi (âdet) gören kadinlar 40 günü
gecmeden gelemezler.
3-Yagmur yagarken cörtlân (yagmur
suyunun aktigi oluk) altindan gecilmez.
4-Esik altinda yatip uyunmaz.
5-Ölmüs kisi gün battiktan sonra mezara
konmaz.
6-Alkolikleden ve zina eden kadin ve
erkeklerden uzak durulur.
7-Kesilen tirnak her hangi bir yere
atilmaz.
8-Kadinlar sacini kesince her hangi bir
yere atmazlar.
9-Kadinin kestigi et yenmez.
10-Kadin cenaze namazi kilmaz.
11-Merdiven altinda yatilip uyunmaz.
12-Aksam it (Köpek) ulumasi kötülüge
yorumlanir.
Kücük büyükden su`da önceliklidir ve her
konuda büyüklere kücükler hürmetli ve
saygili olurlar.>>Örnegin<< Büyük
gelince kücük ayaga kalkar. Elini öper.
Ayakkabisini düzeltir.Yer verir.Üzerine
laf düsmedikce sukut eder.Gevezelik
etmez. (Tabiki bu kültür cocuklara
veriliyorsa) vs...
ÇOK ÖNCELERi KONUŞTUĞUMUZ, BAZI
UNUTULMUŞ TÜRKCEMiZ
Cörek-Hamur isi bir`tür yiyecek/Kömbe-Yufka
olmayan kalin ekmek./Somun-Firinda
yapilan ekmek./Kümpür-Patetes./Pakla-Fasulye
/Canavar-Yirtici olarak düsünülen yabani
hayvan veya Kurt./Hereni-büyük
tencere./kazan-cok genis ve büyük
hacimli bir kap./Camuz-manda, bir cesit
hayvan./Baci-abla,kiz kardes./Avrat-kadin
es./Herif-erkek es./ Sürtük-issiz gezen
avare kisi./ Midik-kisa boylu kisi./
Kancik-disi olan/ Tezek-yine hayvanlarin
pisliginden yapilmis bir cesit yakacak./
Salkim - Üzümün bir dalda olusturdugu
temami./ Ciltim - Bir bütünün az bir
parcasi.(Bir salkimda 4. 5 ciltim
olur)./ Cosmak - Bir insani gaza
getirdikleri zaman normal davranisinin
disindaki hali./ ilahne-Lahana./ Kaynak:Avşar'lilar`.
Küfür olarak kullanilan kelimeler: Govur,
Kafir, Rus, ve Ermeni ...
|
a)EVLENME USULLERİ
Avşarlarda evlilik görücü usuldedir. Avşarla
görücü usulü ile yapılan evliliklerde
boşanma pek görülmemektedir. "Dünür"
vasıtasıyla kız isteme sonucu evlilik
yapılır.
Avşarlarda yakın akraba evlilikleri oldukça
fazladır.Bunun da sebebi soya, namusa,
akrabaya, birlik ve beraberliğe önem
vermelerindendir. Bunun aksi durumunda soyun
bozulacağına, manevi açıdan birlik ve
beraberliğe gölge düşeceğine, namus
mefhumunun kaybolacağına, kabileler arası
ikililik meydana geleceğine inanırlar.
"Kendi döşeğimizi ele tepeletmeyelim, kendi
kahrimizi ancak kendi birbirimiz çeker"
düşünceleri ile kendi soylarından
özelliklerini ve huylarını bildikleri,
uyuşabileceğine inandıkları yakın
akrabalarındaki kız ve erkekleri
evlendirirler.
Beşik kertmesi usulü pek nadir de olsa
görülmektedir.
Çok nadir de olsa görülen bir evlenme çeşidi
de kocası ölen bir kadının aile içerisinde
diğer bir kardeşle evlenmesidir.
Avşarlar arasında değişik usulüyle evlenme
çeşidine rastlanmamaktadır.
Kız kaçırma olaylarına ise oldukça sık
rastlanmaktadır.
Gönülsüz evlilikler pek kabul görmemekle
birlikte anlaşma yoluyla evlilikler
yapılmaktadır. Özellikle tüm Türkiye'de
olduğu gibi Avşarlar arasında da bu usuller
zamanın şartlarına göre değişikliğe
uğramaktadır. Son yirmi yıl içinde ekonomik
bakımdan iyileşen Avşar halkı, okur-yazar
oranının yükselmesi, Almanya'ya işçi
sevkiyatı ile bu evlenme usullerinden
anlaşma yoluyla evlenmeler rağbet
kazanmaktadır.
b)KIZ İSTEME
Askerlik çağına gelen veya askerliğini yapan
gençler evlenme çağına gelmiş sayılırlar.
Anne ve baba imkânlarını çocuklarını bir an
evvel evlendirmek için ayarlayıp
düzeltirler. Oğlanın beğendiği bir kızı anne
ve babası görüp beğenirlerse istemeye
giderler. İstenilecek kızı gidip grenlere
"görücü" denilir. Oğlan evlenme konusunu, ya
kardeşleri vasıtasıyla anne ve babasına
bildirir veya annesiyle konuşur. Bu olmazsa
anne ve baba uygun gördükleri kızı, oğlanı
da razı ederek istemeye giderler. Avşarlar
arasında kız istemeye gitmeye "düğür gitme"
veya "düğürcü gitme" kız istemeye giden
gruba da "düğürcü" denilir. Düğüncüler,
akrabadan, sayılan, sevilen, sözü tutulur
kadın ve erkeklerden oluşur.
Düğür olayından önce evlenecek delikanlı
tarafından beğenilen kız hakkında hem oğlan
hem de oğlanın anne ve babası etraftan
soruşturma yaparlar. Delikanlının bu süre
zarfında kızı tanıması gerekir. Kız
beğenilmiş ise, ya oğlanın annesi kız evine
giderek ya da el altından kızın ailesine
yakınları tarafından haber verilir.
Bu arada kızın annesi kızına ne düşündüğünü
sorar. Kızın gönlü yoksa veya oğlan
beğenmemişse , gizlice oğlan tarafına haber
gönderilerek işin olmayacağını ve bir daha
zahmet etmemeleri söylenir. Eğer kız razıysa
ve oğlan da beğenilmişse görücüler tekrar
kız evini ziyaret ederler. Bu defa ümitli
olduklarından dolayı daha da
cesaretlidirler. Tekrar kızlarını oğullarına
isterler. Kız anası da asıl düğüncülerini
göndermelerini ister. Bu arada olay kızın
anası tarafından kızın babasına da
duyurulur. Karı ve koca aralarında meşveret
ederek düğürcülere ne cevap vereceklerini
kararlaştırırlar.
Bundan sonra kızın anne ve babası oğlanı ve
ailesini daha iyi tanıyabilme
faaliyetlerinde bulunurlar. Avşarlarda bir
kimsenin iyi bir hareketi olduğu zaman
babasını bilenler "oğlum senin dayın kim!"
diye sorarlar. Buna ait bir deyiş vardır;
Arayıp bulmalı asılı soyu
Her zaman lazımdır yeğene dayı
Sakın ha evlenme kız güzel deyi
Olur olmaz yerden alıcı olma
Oğlan tarafı dakız tarafında olduğu gibi
kızın anasının, babasının aslı ve asâleti
göz önünde bulundurulur. Buna ilişkin
Kayseri Avşarları arasında şöyle deyimler
vardır;
"Kenarına bak bezini al
Anasına bak kızını al"
"At olacak kısrak tay iken belli olur."
"Kedi ne ki budu o olsun."
"Hatır getir ki, baa(bey) doğursun."
Avşar evlenme âdetlerinde oğlan evi kız
evine üç defa düğürcü olarak gider. Kızın
anne ve babası kızı verme taraftarıysalar
birincide düşünmek istediklerini
belirtirler. İkinci gelişte kız tarafı
"Danışığa kalsın" der. Aile efradına
danışılarak verilip verilmeyeceği konusunda
toplanan bilgiler çerçevesinde karar
verilir. Avşarların "kız evi naz evidir"
tabiri buradan gelmektedir. Bu süre
içerisinde kıza, kardeşlerine, dede ve
ebelerine, amca ve halalarına danışılır ve
rızaları olup olmadığı öğrenilir. Üçüncü
geliş ise kız evinin verdiği karara
bağlıdır. Üçüncü gelişe "asıl düğürcü" de
denilir.
Düğürcüler kız evine gelir. Biraz sohbetten
sonra, içlerinden ağzı laf yapan birisi
uygun bir lisan ile geliş sebeplerini
belirtir ve söze başlarlar;
"Allah'ın emri, Peygamber Efendimiz'in
kavli, İmam-ı Aazam Hazretlerinin
içtihatları üzere kızınız............'yı,
oğlumuz............'ya istiyoruz" derler.
"Allah'ın emridir deyince akan sular durur.
Emir Allah'ın emridir ne yapalım dostlar"
denir.aslında ilk gelişte kızın
verilmemesinin nedeni; kız tarafının
eleştiriye uğramamasıdır. Çünkü "Bir gitmeye
kızı verdi. Başına mı yük olmuştu..." diye
dedikodu olur. Evlendikten sonra kızın
kocası "Seni bana bir gitmeye verdiler" diye
kızın başına kakar.
Kızın babası özellikle üçüncü gelişte "Ne
yapalım komşular Allah'ın emrine karşı
gelinmez." diyerek kızı verir. Ya da
düğürcülerden birini göstererek "Falanca ağa
benim vekilimdir. Kız onun kızıdır." der ve
verir. Görevi devralan da, "Ben de verdim
gitti." Der ve kızı bitirir. Daha sonra kız
tarafının oğlan tarafından gelen yakınları
ellerini öperler, kucaklaşırlar."
Düğürcülerden birisi Kur'an-ı Kerim okuyarak
ve dua ederek kız bitirilmiş olur. Daha
sonra kahveler içilir, o anda oğlan tarafı
tatlı, helva, şeker gibi şeyler getirir ve
cemaate tutarlar. Ancak kız istemeye
gelinirken sonuç belli olana kadar gizli
tutulur. Söylenmesi çok ayıp karşılanır. Kız
verilmezse "Oğlanın eksiği neymiş" kız
verilmezse "Kızın eksiği neymiş. Baksana
verecekleri kesinmiş ki düğürcüyüz
diyorlardı." denilerek kınanır.
Düğürcüler kızı bitirince o akşam
birbirlerine hayırlı olsun deyip işi
bağlarlar. Aynı gece oğlan tarafından biri
kızın babasına ".......emmi (amca) şaplağımı
(tokadımı) yüzüme vur." diyerek ne yapılması
isteniyorsa kız evinden talimat alır.
Eskiden kız tarafının aldığı başlık kızın
çehizine harcanırdı. Kızın babası başlık
parasını kendi ihtiyacı için harcarsa çok
ayıp görülürdü. Şu anda Avşarlarda "kalın"
diye tabir edilen bu başlık parası
unutulmuştur. Şayet başlık parası alan varsa
halk onu kültürsüz ve cahil olarak
nitelendirmektedirler ve hiç kaale
almamaktadırlar. Başlık parası artık kalktı
ama; onun yerine kız evine "süt hakkı"
denilen bir âdeti oğlan evi yerine getirir.
Kızın annesine bir miktar para verilir.
Bunun miktarı yoktur oğlan evinin gönlünden
geçen verilir. Avşarlarda gelin kızlar için
başlık parasının alınmamasının nedeni onlara
duyulan saygı, sevgi ve güvenin ifadesidir.
Onlardan alınan başlık parası ile
ihtiyaçların temin edilmesi hoş
karşılanmamaktadır. Çünkü böyle bir durum
kızlara duyulan kıymetin göstergesidir.
Avşarlarda kadına duyulan saygı ile birlikte
kadın güvencesi sonsuzdur. Bu güvence ve
namusun ve iffetin de koruyucusu olmuştur.
Bu büyük güvenceye karşın bizde namus
meselesi erkeklerden ziyade kadınlarımız
tarafından korunduğunu ileri atarsak doğru
olur. Avşar kadınlarındaki başlıca
özelliklerden biri de aile uyuumu ve
evlenmedeki, ayrılmadaki uyumdur. Avşar
kızları genellikle güvercin tabiatlıdır.
Yaşları her ne olursa olsun ikinci kocaya
gitmezler. Çocuğu olmaz da kocası da ölürse
koca evinde sığınacak imkân bulamazsa gitmek
zorunda kalırlar.
Kız isteme ve düğürcülükle ilgili âdetler
Kayseri'de yaşayan Avşarların hepsinde
aynıdır. Bu âdetler ya büyük bilir kişiler
gözetiminde gerçekleştirilir ya da bu
kişilere danışılarak yapılır.
c)Nişan (Beklik, Şerbet, Kahve İçme)
Kızın verildiği gün "ağız tatlılığı" yenir.
Ağız tatlılığında kahve içilir, lokum yenir,
sonunda gelin adayına "beklik" takılır.
Artık bu kimselerin istememesi için bir ön
nişandır. Beklikte; birkaç altın, küpe,
eşarp gibi süs eşyası takılır.
Genellikle yakın akraba, eş-dost, tanıdık ve
komşularla belirtilen bir günde, kız evinde
gelin kıza takı ve giyecek eşyalar hediye
edilir. Kadınlar bir odada kendi aralarında
oynar ve eğlenirler. Bu olaydan sonra kız ve
oğlanın nişanı etrafa duyurulabilir.
Beklik ya kız bitirildiği akşam veya gece,
ya da oğlan evi hazırlıklı durumda değilse
kararlaştırılan bir günde yapılır. Bu olay
kızın oğlana verildiğini ve kızın oğlanın
sözlüsü olması anlamına gelir. Bu olayın,
yani ön nişanın , asıl amacı yakın akraba ve
komşularla birlikte evlenen kız ve oğlanın
ilerdeki mutluluğu ve hayırlısı olması için
duada bulunmaktır.
Kız bitirildikten sonra oğlan evi nişan için
gün keser. Daha sonra da gelinlik kız için
"düzen görmeye" gidilir. Oğlan evi
tarafından yapılan düzende gelinlik kız için
elbise, ayakkabı, iç çamaşırı ve diğer
lüzumlu eşyalarını alırlar. Düzen görmeye
gelinlik kız dışında varsa kız kardeşleri,
yengeleri, akrabaları özellikle de yakın
arkadaşları gibi yakınları da gider. Bunlara
ve kızın aile fertlerine de oğlan evinin
maddi durumu elverdiği ölçüde çeşitli
hediyeler alınmaktadır.
Ayrıca nişan olacağı gün oğlan evi
tarafından pasta, meyve suyu, kahve, çay,
şeker... alınarak akşam kız evine götürülür.
Köy içerisinde vasıtaya pek ihtiyaç
olmamakla beraber, başka köye gidilmesi
durumunda otobüsler, minübüsler, taksiler,
traktörler vs. vasıtalarla kız evine
gidilir. Nişana bütün köy ve diğer
köylerdeki yakınlar da davet edilmişlerdir.
Nişanda ya da beklikte davar kesilip yemek
(kavurma) yenildikten sonra hanımlar
toplanarak "beklik" (berklik) başlarlar. Bu
toplantı öğle ile ikindi arasında olur.
Oğlan evi tarafından gelinlik kız için
hazırlanmış giysiler, altın, ayaklı... gibi
takı ve hediyeler davetlilerin bulunduğu
kalabalığın içinde , herkesin duyacağı
şekilde, bir kişi tarafından yüksek sesle
söylenerek ve gösterilerek gelinin oturduğu
masanın üzerine konur. Diğer gelen
davetliler de yakınlık derecelerine göre,
altın, elbiselik, tuvalet takımı, kefiye,poçu
gibi takılar günün şartlarına göre alınan
giysi ve hediyelerdir. Takılar ve giysiler
oğlan evinin şerefinedir. Takılar ne kadar
çok olursa o yörede günlerce konuşulur.
"Falancalar falanın kızına....... kadar
altın ....... kadar para, takı takmış ..."
diye söz ederler.
Gelin adayı kendisine hediye edilen takı ve
giyeceklei özenle saklar ve nişanlılığı
süresince katıldığı düğün ve törenlerde
bunları mutlaka giyer ve takar. Şimdilerde
nişan ile düğün birleştirilmekte ve aynı
anda yapılmaktadır.
XIX.yüzyılda gelin adaylarına beş birlik,
gazi altın, tokalı altın, ayaklı altın çok
ilgi görmüştür. Bu takılar Cumhuriyetin ilk
yıllarında görülmüştür.
Nişan gününde takı töreni şu şekilde
yapılmaktadır;
Oğlan tarafından ya da oğlanın
arkadaşlarından biri -önceden
kararlaştırdığı üzere- misafirlere ve
nişanlanan gençlere yönelik bir konuşma
yapar, hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle
kız ve oğlanın parmağına yüzük takar. Hayır
duaları yapılır.
Sesi gür ve ağzı laf yapan biri kız ve
oğlanın yanına gelir. Bu kişiye "tellal"
denir. Tellal sırasıyla oğlanın babasını,
annesini; kızın babasın annesini çağırır.
Bunlar ne gibi takı takacaklarsa gelip
-genellikle nişan yüzüğü ve nişan bileziği-
takarlar. Tellal sırasıyla gençlerin
akrabalarından başlamak üzere, gelen
misafirlerden hediyeleri takı cinsinden
olanları taktırır, diğerlerinin de
hediyelerini alarak masanın üstüne yığar.
Tellaldan başka kızın ve oğlanın yanında, bu
hediyeleri kız ve oğlanın elbiselerine takan
arkadaşları bulunur. Oğlanın arkadaşı ya da
sağdıç takılan paraları oğlana, kızın
yanındaki ise özellikle takı eşyalarını kıza
takar.
Tellal herkesin hediye ve takısını, verenin
kim olduğunu, mesleğini, gençlerle akrabalık
derecesini tek tek söyleyerek topluluğu
yüksek sesle ilan eder.
Tellal kabiliyetine göre, esprilerle,
rekabetle, sevk ile hediye verme işini
kızıştırabilir.
Hediye verme işi bitince, gelen hediyeler
tek tek sayılır ve topluluğa ilan edilir.şu
kadar altın, şu kadar para, şunlar şu kadar,
şunlar şu kadar diye...
Altınlar o anda kıza takılır. Para ya kıza
ya da kızın babasına orada teslim edilir.
Ayrıca o anda kızın annesine süt hakkı
verilir. Bu husus bazı aileler arasında
geçerlidir. Kız, oğlan, yakın akrabalar,
tebrik edilmekle nişan töreni biter.
Eskiden nişan âdetinin mutlaka düğünden önce
yapılması gerekiyordu. Fakat şimdi bu durum
pek de dikkate alınmamaktadır. Özellikle
düğünün son gününde yapılması daha tercih
edilmektedir.
d) NİŞANLILIK DÖNEMİ
Kız ve oğlan nişanlılık döneminde
birbirlerini görebilmektedirler. Bu dönemde
kız ve oğlan kızın babası, ağabeyleri, yakın
akrabalarının olmadığı yerlerde
konuşabilmektedirler. Fakat hem kızın
yakınları hem de oğlanın yakınları fazla
görüşmemeleri, sık sık konuşmamaları
konusunda telkinde bulunurlar. Nişanda
mutlaka dini nikahın yapılması
gerekmektedir. Böylece hem kız hem de erkek
bu bağ ile hayatlarını birleştirme konusunda
tam fikir sahibi olurlar ve ileriye dönük
düşüncelerini belirlerler. Fakat bu uzun
uzadıya konuşmalar ve ortak kararlar alma
şeklinde değildir.
Oğlan nişanlısı ile gizlice görüşmeye
gittiği zaman, kız evinden birilerinin
görmesi durumunda tartaklanıp, gözünün ve
kafasının kırıldığı görülmekteymiş. Hatta
böyle olan damat adaylarının taklitleri
yapılarak gülünmektedir. Fakat bu durum
ileride kız ve oğlan tarafı için herhangi
bir sürtüşmeye sebep olmadığı gibi, yarenlik
mevzuudur. Oğlan ailesi belirli zamanlarda
"gelinlik görmeye" giderler. Giderken
yanlarında gelinlik kızlarına altın, elbise,
yiyecek ve diğer ihtiyaçları alınır. Ayrıca
güçlerinin yettiği ölçüde kız ailesinin
diğer fertlerine de hediyeler
alabilmektedirler.Artık nişanlı kız, oğlan
evinin kızıdır. Bayram günü oğlan evi
hediyeler alarak gelinlik görmeye giderler.
Kurban bayramında da kurbanlık götürülmesi
âdettir.
Ayrıca kız evine oğlan evinin ziyareti ile
birlikte "gelinlik görme" âdeti bitince kız
evi oğlan evine içinde hediyelerin, börek,
çörek, tatlı, oğlana giyeceklerin vs.
bulunduğu bir bohça hazırlayarak gider. İki
aile bu yolla birbirlerini tanıma fırsatı
bulur. Oğlan evi bu sıra da kız evi için bir
ziyafet hazırlar. Bu âdet genellikle akşam
üzeri yapılmaktadır.
Avşarlar arasında nişanlı erkekler için
"oğlum tatlı gel" tabirini kullanırlar ki
nişanlı erkeğe laf dokundururlar. Oğlanın da
ufak tefek bahanelerle sık sık kız evine
gitmesini, daha evlenmeden önce aklının
arkasını çaldırmamasını, kötü yanını
vermemesini temin etmeye gayret ederler.
Gaye oğlanın iyiliğinedir. Ayrıca oğlan bir
altın takı, türlü yemişlerle sepet
doldurarak nişanlısını görmeye gider.
Yanında annesi ve kız kardeşi de bulunur.
Eski Avşar âdetlerinde nişanlılık devresi
uzun sürerken günümüzde bu durum aileden
aileye, mali duruma göre farklılık
göstermektedir. Günümüzde nişanlılık
devresinin genel olarak kısa sürdüğü
gözlemlenmektedir.
e) Düzen Düzme ve Düğün Gününü Kararlaştırma
(Gün Kesme)
Avşarlarda düğün genellikle sonbaharda
yapılır. Yaylalara beslediği hayvanlar
satılacak, çift çubuk işleri bitecektir.
Elde edilen ürünler satıldıktan sonra düğün
hazırlıkları başlar. Düğünden önce, düğün
günü kararlaştırıldıktan sonra "düzen düzme"
vardır. Kız tarafının hazırlamış olduğu
çeyizin yanına şehirden alınacak eşyalarla
beraber geline alınacak giysiler de bulunur.
Düğün gününün tespit edilmesi için oğlan evi
hediyelerle kız evine "gün kesmeye" gider.
Burada kız evinin istekleri ön plandadır.
Oğlan evi için müsait bir gün teklifinde
bulunmadığı takdirde ortak kararlar alınır.
Gün tespiti için oğlan evi birkaç defa kız
evine gidebilir. Gün tarihinden başka kız
evinin düğünle ilgili şartları ve istekleri
belirlenir. İki taraf karşılıklı meşveret
yoluyla düğün gününü ve düğün şartlarını
belirlemiş olur.
Düğün günü kararlaştırıldıktan sonra,
özellikle oğlan evi tarafından çevrede
cenazesi olan ve üzüntüsü bulunan -Avşar
deyimiyle; "hastası sayrısı bulunan"-
kişilerden izin alınır. Bu evin yaşlıları ya
da oğlan annesi, babası ve abisi tarafından
mutlaka yerine getirilmesi gereken bir
âdettir.
Düğünün ne şekilde yapılacağı, çehiz vesaire
neler alınacağı kız ve oğlan evi tarafından
kararlaştırılır. Oğlan evi kız evine;
"Saçımızı kes de gözümüzün önüne dök, hısım"
der. Eğer kız evi işi zora koşuyorsa
iyilikle tatlılığa bağlamaya çalışırlar.
Kolayından halletmeye gayret ederler. Kız
evine; " Hısım olduk .....ağa . hasım
olmadık ya. Düğün borcumuzu ve masraflarını
öderken yarın senin kızın üzülecek,
yorulacak emmi..." diye kızın babasına
latifeler yapılarak onu ikna etmeye
çalışırlar.
Düğün günü kesildikten sonra kız evi yatak,
yorgan, döşek vs. yapmak üzere oğlan evinden
yün ister. Kızın yakınlarınca yün türküler,
maniler söylenerek dere kenarında yıkanır.
f) Okuntu(Okuyuntu) ve Davet
Okuntu bir nevi düğüne davettir. Oğlan ve
kız evi kendilerine yakın komşu ve
akrabalarına düğünlerini ilan eden ve
davetiye niteliğinde olan hediyeler
dağıtırlar ki, kız evinin dağıttığı bu
hediyelere "dürü", oğlan evinin dağıttığı
hediyelere ve davetiyelere de "okuntu" veya
"davetiye" denmektedir. Kız evinin
dağıtacağı dürüyü oğlan evi alır. Kız evinin
dağıttığı dürü, pırtı, kumaş, çit, gibi pırı
pırtı niteliğindeki şeylerdir. Gönderilen
kişinin yakınlık derecelerine göre pırtı,
elbiseliğe yetecek kadar 3-4 metre olabilir.
Oğlan tarafının dağıtacağı okuntu ise; su
bardağı, çay bardağı, ağaç kaşık, eşarp,
tülbent... gibi şeylerdir. Şimdi okuntu
yerine ise matbaada basılmış davetiyeler
kullanılmaktadır. Kız evinden ve oğlan
evinden davet alanlar karşılığında bir
şeyler verirler ki, bunlara da "okuntu
pahası" denir. Okuntu mahalle ve köyden
fakir bir kadın; böyle biri yoksa ailenin
fertleri dağıtır. Fakir biri dağıtıyorsa,
dağıtılan evler, okuntu dağıtana, buğday,
un, bulgur gibi yiyecekler verirler.
Okuntu çok eskiden kalma bir tabirdir. Hun,
Göktürk ve diğer eski Türk devletlerinin
hakanları, maiyetinde bulunduğu halkını
savaş vs. sebeplerle toplamak istediğinde
onlara ya da kendine bağlı boy beylerine
"ok" gönderirmiş. Bu sebeple okuntu (okuyuntu)
tabiri ve geleneğinin eskiden beri
yaşatıldığı görülmektedir.
Avşar düğünleri yardımlaşma ile olur. Kız
evinin dağıttığı dürüye karşılık gelinin
işine yarayacak hediye gider ki bunlar;
kızın çehizine konacak öteberi
vesairedir.(kilim, çuval, battaniye, oda
takımı, sofra takımı) Oğlan evine
götürülecek hediyeler ise onların
masraflarını karşılayacak nitelikte
şeylerdir ki ; bunlar da koyun, kuzu, sığır,
para gibi şeylerdir. Koyun, kuzu gibi mallar
oğlan evine düğünde yemek yapmaları için
getirilir. Kız evine koyun, keçi, sığır ve
para gibi hediyeler getirilmez. Oğlan evine
getirilen malların hepsi düğünde kesilerek
kavurma yapılıp yenir. Kız evine daha çok
çeyize yarayacak eşyalar getirilir. Oğlan
evine getirilen paralar getiren kişi
tarafından oğlanın babasına verilir. Eğer
oğlanın babası bulunmuyorsa oğlanın
ağabeyine veya amcasına da verilebilir. Bu
paraların düğün masraflarını karşılaması
amaçlanır. Oğlan evine getirilen hediyeler
şahıs olarak verilebileceği gibi bir
kabilenin ortaklaşa olarak hazırladığı da
verilebilir.
f) Çeyiz (Çehiz) ve Çeyize Bakma
Avşar kızları küçük yaştan itibaren
kendileri için çeyiz hazırlamaya başlarlar.
Çeyiz, evlendikleri zaman kendi evlerine
götürmek ve kullanmak için özel olarak
yaptıkları dantel, örgü, yorgan, yatak,
yastık, kilim, giyecek vb. eşyalardır.
Ayrıca genç kızlar hazırladıkları çeyizleri
sandık içi denilen ince işlerle çoğaltırlar.
Çeyiz düğünden iki üç gün önce kız evinde
özel olarak hazırlanmış bir odaya serilerek
çeyize bakmaya gelen kimselere gösterilir.
Burayı gelinle birlikte akrabaları ve
arkadaşları süsleyerek dekore ederler.
Çeyize bakmaya gelen kadın ve kızlar halı,
kilim, battaniye vb. ev eşyası cinsinden
hediyelerle birlikte gelirler. Düğün günü
veya bir iki gün önce çeyiz kız evinden
alınarak oğlan evine götürülür. Bu arada
verilen eşyaların neler olduğu ve değerleri
iki nüsha halinde şahitler önünde yazılır ve
birisi kız evine diğeri de oğlan evine
verilir.
Oğlan evi de geline aldığı çeyizlik eşyaları
ve ev eşyalarını damadın annesi tarafından
çevredeki kadın ve kızlara gösterir.
Özellikle oğlan evi oturma odası ve misafir
odasını kurarken kız evi yatak odasını
kurar. Kız evi bunun dışında evi estetik
açıdan güzelleştirecek dantel, oya, örtü vb.
eşyaları da hazırlar.
h) DÜGÜN
Düğünler genellikle sonbahar aylarında
yapılmaktadır. Fakat bazı yerlerde düğünü
olan ailelerin çoğunun akrabaları yurt
dışında bulunması bunların yaz aylarında
Türkiye'ye izne gelmeleri, yaz ayları
havanın sıcak olması (düğünler genellikle
dışarıda, boş alanlarda ve çayır çimenlerde
yapıldığından), düğünlerin yaz aylarında
yapılmasına sebep olmaktadır.
1.Düğün Yemeği:
Avşarlarlarda düğün yemeğinin ayrı bir yeri
ve önemi vardır. Kuru kuruya düğün yapılmaz.
Düğün süresince kazanlar dolusu etli
yemekler, etli pilavlar, kavurmalar hiç
eksik edilmez. Daima hazır bulundurulur.
Yemeklerin yanında ayranlar (katık-çalkamaç)
boldur.
Yemeklerin çoğu etli olarak hazırlanır.
Çünkü akrabalar, aile dostları tarafından
hediye olarak getirilen koyun, keçi, kuzu
gibi mallar hemen kesilerek yemeklerin içine
katılır.
Düğün evine gelen misafire hizmet büyüktür.
Düğünün birinci günü öğle vakti oğlan evine
komşular, akrabalar davet edilir. Düğün
yemeği düğünün başladığına işaret eder.
Düğün yemeğinden sonra, gelen misafirler
düğün sahibine "bayrağın hayırlı olsun" der.
Düğün sahibi de "darısı kızına oğluna olsun
ya da darısı başına olsun, Allah razı olsun"
gibi hayır dualarında bulunulur.
2.Düğün Bayrağının Kalkması ve Avşar Düğünü:
Düğün bayrağı pazartesi veya perşembe
günleri kaldırılır. Bu günlerde bayrağın
kalkması Avşarlar arasında, pazartesi ve
perşembe günlerinin mübarek görülmesinden
dolayıdır. Perşembe günü düğünün başlaması
durumunda gelin pazar akşamı oğlan evine
iner. Pazartesi başlaması durumunda gelin
perşembe günü (deri günü) oğlan evine iner.
Her iki durumda da gelinin gelinin inmesi
kutsal ve sevap gecelere rastlamaktadır.
Bayrak kalkmadan önce oğlan evi köyde ölen
varsa sahibinden müsaade alır. Yeniden
taziye yapılmaktadır. Buna "yas alma" adı
verilmektedir.
Pazartesi ve Perşembe camiden çıkan cemaat
hoca ile birlikte düğün evine gider ve
düğünün yapılacağı evin önünde, kapı
yanında, sağ tarafa bir çukur kazılır. Evden
daha yüksekte çevreden rahatlıkla
görülebilecek bir direk ucuna birkaç tavuk
teleği batırılan elma ya da soğan, direğin
tepesindeki sivri uca saplanır. Buna "tozzak"
adı verilir. Bu tozzağı düşürüp, gelin oğlan
evine indiği (geldiği) vakit geline veren
bahşiş alır. Tozzağın anlamı kurulan ailenin
sağlam temellere oturtulmasıdır. Soğanın kök
salması bu durumu sembollendirir. Bayrak
direğinin bir yere oturtulması için çukur
kazılır. Çukurun yanında bir kurban
kesilerek kanı bu çukura akıtılır. Bu kanın
anlamı; kaza ve belalara karşı emniyet ve
koruyucu bir unsur olmasıdır. Bayrak
dikildikten sonra zincir ile duvara bağlanır
ve zincir kilit ile vurulur. Bu kilidin yeni
ve parlak olması önemlidir. Anahtarı ev
sahibi yani düğün sahibi saklamalıdır. Kilit
yine kilitleyen tarafından açılmalıdır. Bu
anahtar ise bekâretin simgesidir. Kilidin
gerdek gecesi açılması gerekmektedir.
Bayrağın kaldırılması akabinde öğle yemeği
yenir. Bundan sonra davul kovgun kovgun,
zurna ezgin ezgin önce bir uzun hava çalar.
Ardından neşeli havalar çalmaya başlar.
Oradakiler halay çekmeye başlarlar. Halaydan
başka seyirlik oyunlar da oynanır. Düğünün
birinci günü başlamış olur.
Düğünlerin eğlence ağırlıklı olmasının
temelinde "murad alma, murada erme,bu
mutluluğu yaşama" düşüncesi yer almaktadır.
Geniş bir kitle çalgısız, davulsuz, zurnasız
düğün yapılmasını başkalarına göre aşağılık
olarak nitelerler. "Benim kızım dul mu da
davulsuz, zurnasız gelin olacak..."
itirazını yaparlar. Veya "Oğlumu Bir daha mı
evlendireceğim?..." anlayışıyla hareket
ederler. "Düğüne giden oynar, ölüye giden
ağlar..." anlayışıyla her türlü
alışkanlıklarının da hoş görülmesini
isterler. Sıkıştıkları zaman da "Zamane ne
yapalım? Söz geçiremiyoruz" derler.
Oynarlar, gülerler oğlan tarafı ve oğlan
yakınları. Sevinenler için mutlu gün olarak
görülür düğün. Murad alacakları gündür onlar
için düğün.
Çatlasın düşmanımız.
Sevinsin dostlarımız.
denircesine oğlanın bilhassa bacıları, erkek
kardeşleri ve enişteleri düğünde pervane
gibi dönerler. Hizmet ederler, coşarlar,
koştururlar. Düğüne gelen davetlilerin
hediyeler düğün evinin şerefi demektir.
Çünkü hediyeyi getiren kişi aynı zamanda
kendi şerefini de düşünmek zorundadır.
Getirilen hediyeler genel olarak koyun, keçi
ve sığır gibi kesim mallarıdır. Bu
hediyeleri üç beş kişi ortak olarak ta
getirebilir. Bunun yanında tek başına tosun
getirenler de vardır. Düğüne gelenler sanki
bu gelişlerini gösterircesine veya düğün
evini şereflendirircesine gelmeden, uzaktan
silah sıkarlar. Düğüne gelen kişiyi, düğünde
hizmet edenlerden biri koşarak karşılar.
Getirdiği hayvanı elinden alarak ahıra
götürür. Gelenin şerefine davul ve zurna
karşılama havasını çalarlar. Davul ve
zurnacı geleni karşılama havasıyla eğilerek,
bükülerek "hoş geldiniz" imajı ile
selamlarlar. Buna Avşarlar arasında "şabeleme"
adı verilir. Misafiri düğün sahibi karşılar
ve evliliğe (büyük oda) otururlar. Durmadan
çalan davul ve zurna böyle karşılama
durumlarında genelde "köroğlu havasını"
övgüyle çalarlar. Bu saygı ve şeref çalgısı
olarak da bilinen bu çalgının susturulması,
misafirin şerefini de düşünerek vereceği
bahşişten sonra başlar. Davul-zurna
gittikten sonra hoş geldin kahvesi
getirilir. Bir fakir tarafından düğün evinde
hizmet niteliği demek olan bu kahveciye de
bahşiş verilmesi âdettendir. Düğüne iştirak
böylece tamamlanır.
Düğünün ikinci günü, düğünün ilk gününe
nazaran daha şenlikli ve eğlenceli geçer.
Davul-zurna eşliğinde halaylar çekilir.
Ayrıca kadınlar ve kızlar kendi aralarında,
ev içerisinde çağırdıkları türkülerle de
halay çekerler. Erkekler ise davul-zurna
eşliğinde halay çekerler, toplu ve ikişerli
oyunlar oynanır, yaşlılar kendilerine
ayrılan odalarda düğün muhabbeti yaparlar.
3.Kına Gecesi ve Kına Yakma
Düğünü üçüncü günü ikindi vakti oğlan evi ,
yengeler, bir kısım akraba ve dostlarla kız
evine kına yakmaya giderler. Bunlar arasında
daha çok kadınlar yer alır. Oğlan evinden
gelenler kız eviyle birlikte akşama kadar
oturur, sohbet eder, çalıp oynarlar.
Karşılıklı türküler ve maniler söylerler.
Söylenen maniler çeşitlidir. Buraya alınan
maniler kızların ve yengelerin daha fazla
oynamasını teşvik etmek amacıyla söylenen
manilerdendir;
Daha sonra "Bire anam kalkın oynayın" diye
birbirlerini oyuna davet ederler. yengeler
kız evine gelirken "kına yemişi" denilen
öteberi getirirler. Kızı süsler, kınayı
hazırlarlar. Yenge: kadınlardan oluşan,
oğlan evinden kız evine gelen, kızı süsleyip
kınayı hazırlayan ve yakanlara denir.
Kına yakmak için kızın babasından müsaade
istenir. Daha sonra anne ve babası sağ olan
bir yengenin kınayı yakıp özemesi karması
gerekir. Tepsiye kınalar top top dizilerek
üzerine mumlar konur. Yengeler kadınların
bulunduğu odaya gelin olacak kızı
getirirler. Kadınlar halka vaziyeti alırlar
ve halkanın ortasına yastık ya da sandalye
konulur. Gelin olacak kızın başının üstünde
kına tepsisi tutularak genç kızların türkü
söylediği alana getirilir. Daha sonra davul-
zurna kına havası çalarak kına yakılmaya
başlanır. Kına gecesi ağıtları söylenir.
Gelin olacak kız, annesi ve arkadaşları
ağlarlar. Kına yakıldıktan sonra topluluğa
"kına yemişi" dağıtılır. Kız evinden
gönderilen kına ile oğlanın eline de kına
yakarlar.
Kına yakılırken söylenen ağıtlardan bazıları
şunlardır:
Kız anası kız babası,
Başında mumlar yanası,
İşte koyup gidiyorum,
Büyük ev ıssız kalası.
Baba kızın çok muyudu?
Bir kız sana yük müyüdü?
Kırılası emmilerim,
Hiç oğlunuz yok muyudu?
Baba ekinin bitti mi?
Kardeş ekmeğin arttı mı?
İşte koyup gidiyorum,
El kızı keyfin yetti mi?
Elimi yuduğum arklar,
Belimi verdiğim dutlar,
Onu da göresim geldi,
Yolladığım koca itler.
Atladım geçtim eşiği,
Sofra da buldum kaşığı,
İşte koyup gidiyorum,
Büyük evin yakışığı.
Bindirirler Arap ata,
Dönderirler yüzüm öte,
Savuşturun eşim kızlar,
Yedioluk tan daha öte.
Ben giderim görünerek,
Siz kalınız yerinerek,
İşte geldim gidiyorum,
Sılayı terk ediyorum.
Çattılar ocak taşını,
Koydular düğün aşını,
Ağlatmayın kızlar şunu,
Silin gözünün yaşını.
Bindiğim atlar etlensin,
Gittiğim yollar otlansın,
İşte geldim gidiyorum.
Anam taş olsun katlansın.
Don yuduğum yastı,
Ariştiğim kabardışlar,
İşte geldim gidiyorum,
Hep birikin yarendaşlar.
Gıcılar kavak gıcılar,
Kavak değil oduncular,
İşte geldim gidiyorum,
İşte geldi kınacılar.
Yukarıdaki verilen kına ağıtlarından başka
şu ağıtlar da Kayseri Avşarları arasında
oldukça yaygındır:
Bir incecik su bulanır.
Öğnük bağım dört dolanır.
Ana besler, el gönenir.
Var git ağlaya ağlaya.
Bir incecik su akıyor.
Akar fırlanı fırlanı
Bir anasız kız çıkıyor.
Ağlar korlanı korlanı.
Şu göveren ekin sandım.
Ekin değil purçağımış,
Kız anadan ayrılması,
Yalan değil gerçeğimiş.
Atladım geçtim eşiği,
Sofrada kaldı kaşığı,
Büyük evin yakışığı,
Kız anam kınan kutlu olsun.
Bu ağıtlar söylendikten sonra ya ağıt
aralarında ya da kına yakılırken salavat
getirilir. Kına tepsisi gezdirilerek
kadınlar ellerine kına çalar, erkekler ise
serçe parmaklarını kına tepsisine
batırırlar.
Damadın kınasının yakılması esnasında ise
orada bulunan gençler tarafından damat ve
sağdıçlar yumruklanır ve eziyetlere
uğratılır. Damadın herhangi bir eşyası veya
kendisi çalınmak istenir. Sağdıçlardan da
kurtarılması istenir. Böylece neşe ve
eğlence içerisinde damada da kına yakılır,
dualar edilir.
3. Gelin Alma- Gelin Getirme- Gelin İndirme:
Düğünün dördüncü günü sabahı gelini getirmek
için "seğmen alayı" toplanır. Seğmenler
oğlan evinden gelin kızı almak için giden
topluluktur. Buna ayrıca "gelinci" de denir.
Eskiden gelini almak için at götürülürmüş.
Gelini almaya giderken yolda salavat
getirirler. Kız evine yaklaşıldığı zaman
oğlan evinin bayraktarı ile kız evinin
bayraktarları birbirleri ile karşı karşıya
gelerek soru sorarlar:
Bu türden sorular sorulabilir. Bayraktarlık
geleneği Türkler'de Orta Asya'dan beri gelme
geleneklerdendir. Boylar birbiriyle savaşma
yerine içlerinden birer kişiyi çıkartıp
onları karşılaştırırlar. Bir nevi onlar
kendi boylarını temsilen birbiri ile
yarışırlar. Kız evinin bayraktarı oğlan
evinden bir şeyler almak için her türlü
soruyu sorarlar. Sorular zordur. Bilseler de
bilemedin derler. Oğlan tarafı soruyu
bilmezse, bayrak değiştirmek için mecburen "Yolumuzunan
yoldayız" derler. Bir şey verilmez. Fakat
kız tarafı zora koşarsa istediklerini
alabilir. Böylece bayrak değiştirme olayı da
tamamlanmış olur. Bayrakların değişimi ile
taraflar arasındaki o tatlı sert gerginlik
de sona ermiş sayılır. Ancak bayrak
sorusunda ceza almış biri varsa, bir
şakalaşma ortamı içinde, o kişinin de cezası
yerine getirilerek düğün renklendirilir.
Düğünün neşesi, coşkusu devam ederken kız
evi oğlan evine devamlı cezalar
uygular.tekere sararlar ki, bir yokuştan
aşağı koyururlar, suya atarlar, çamura va
diğer pisliklerin içine bulaştırılır ve
oğlan evi bu cezaları güler yüzle, büyük bir
sabırla karşılarlar.
"Kız evi naz evidir" Ayrıca kız evinde
birikmiş topluluk içinde seğmen uşağı
denilen gelinci alayına tıraş çekerler. Ama
bu tıraş yarenliktir. Jilet, kör bir bıçak,
demir kürek ve ağaç kürekten ibarettir.
Ahırda kullanılan ağaç kürek ayna olarak
önüne konulur. Su kabı; tezektir. Fırça;
süpürge, ahır calbasıdır. Bulaşık suyunu su
olarak kullanırlar. Tıraş olmaktan kaçarlar.
Ceza çekmekten korkarlar. "Ancak cezamız ne
ise çekelim veya tıraş kalsın ücretini
verelim" denir ve cezadan kurtulunur.
Sabahtan kız evine gelen yengeler gelin kızı
hazırlarlar. Gelin kapıdan çıkarken anne,
baba ve kardeşleriyle vedalaşır. Gelinin
gelinliğinin üzerinden beline taktığı
kırmızı ipekten kuşağın erkek kardeşi
tarafından bağlanması namusu
simgelemektedir. Gelin çıkmaya hazırlanırken
gelinin küçük kardeşlerinden birisi kapıya
durur. Buna "kapı yolu" denir. Ya da çeyiz
çıkarken sandığa oturur. Buna da "sandık
yolu" denir. Bu çocukları sevindirmek
amacıyla yapılan âdettir. Sandık ve diğer
çeyizler oğlan evine götürülürken tek tek bu
eşyalar iki kağıda yazılır ve fiyatları
belirlenir. Bu kağıt iki kişi tarafından
imzalatılır. Avşarlardaki "çeyiz yazma
geleneği" dinimizde kadının hakkı olan "Mihir"
konusunu göstermektedir. Kadına verilmesi
gereken mihiri hemen hiç kimse bir şey
bilmemektedir. Bu âdet sayesinde kadına
verilmesi dinimize göre şart olan mihir işi
de yapılmış bulunmaktadır.
Davul- zurna "gelin havasını" vururken iki
tarafta da heyecan artmaya başlar. Ancak
gelinin kapıdan çıkartılıp ata ya da
günümüzde çoğu kez arabaya bindirilmesi hiç
de kolay değildir. Artık bunlar kız evinin
son nazı...ve düğün alayı bu defa gelinle
birlikte yola koyulur.Erkek tarafı birçok
tatlı eziyete uğrayıp, hayli ceza ödemesine
rağmen, gelini alarak anıyla- şanıyla,
teliyle- puluyla oğlan evine götürmektedir.
Bu coşkunluğu arada sırada havaya sıkılan
silah seslerini karşılaması olağandır.
Gelin giderken köyün mezarlığı üç defe
dolandırılır. Bunun anlamı ölene kadar
birlikte kalmaları ve birbirlerine bağlı
olmalarıdır. Ayrıca ölümü unutmamaktır.
Gelin oğlan evine yaklaştığı zaman gelinin
yüksüğü kaçırılır. Bunu damada götüren ilk
kişi bahşişini alır. Tabi bu âdet özellikle
arabalarla gelini getirme sonucu
unutulmaktadır. Gelin alayı yolda giderken
çobana rastladığı zaman yolları kesilir.
Çoban geline koyun verir, gelin koyunu alır
da atarsa koyun kendinin olur. Atamazsa
çobana hediye verir. Bu âdette "yiğitlik ve
beslenmeye" verilen önemi göstermektedir. Bu
âdete "koç atımı" adı verilir.
Gelin kapıya geldiği zaman ise kucağına
oğlan çocuğu verilir.Bunun anlamı doğuracağı
çocuğun oğlan olmasıdır. Gelin oğlan evine
gelince attan veya arabadan inmez. "Gelin
attan inmiyor. Kaynanası, kayınbabası ne
veriyor." Derler ve kaynana ve kayınbaba
hediyelerini söylerler. Gelin inmeden
ayağının önüne kurban kesilir. Kurban
kanından gelinin alnına çalınır. Damın
başına çıkan birisi bozuk para ve yemiş
karışımı, buğday dolu bir çerezi gelinin
başından saçarlar. Bu âdetin anlamı; gelinin
rızkının bol olacağına işarettir. Gelin
oğlan evine girerken kilimleri toplayarak
girer. Bu âdetin anlamı;"Ben bu eve hizmet
için geldim" demektir. Gelinin kaynanası
elinde tuttuğu Kur'an-ı Kerim'i kapıdan
geçerken gelinin tepesinde tutar. Anlamı;
"Gelinin Kur'an yolundan ayrılmamasıdır."
Gelin kendi evinden bir bardağı , şişeyi
veya cereyi kırar. Kapının üstüne sokulan
oklava ve hançer gibi şeyleri yerinden
çıkartır. Bunun anlamı; gelinin
becerikliliğini ölçmektir. Gelinin içeri sağ
ayağı ile girmesi sevaptır.
Atından ya da arabadan inen gelin "evlik"
odasına götürülür. "Yüklük" denen yatak
yığıntısının önünde bekletilir. Buna "gelin
süzülmesi" denir. Kadınlar ara sıra duvağını
kaldırarak süzülen geline bakarlar.
Burada oyunlar oynanarak "gelin övme denilen
türkü ile gelin övülür. Bu övgü;
Giydiğin atlas gelinim, giydiğin atlas
İğneler batmaz gelinim, iğneler batmaz
Yar sensiz yatmaz gelinim, yar sensiz yatmaz
Sen sefâ geldin gelinim, gelmen kutlu olsun
Yârenim yoldaşım bacım, Ağzın tatlı olsun.
Bu arada gelin odası düzeltilir.
Akşam misafirler topluca yemek yerler. Damat
bu arada saklanır. Büyükler damadı getirin
derlerse, yatsı namazına topluca camiye
gidilir. Camiden çıkınca dualar ve
ilahilerle eve gelinir. Geçler kendi
aralarında damadı öven sözler söylerler(özne
övme);
Bu sırada evde, daha önce davet edilen imam
bulunur. Hafif bir yemek yenir. Sonra
müsaade alınarak damada sarık sarılır.
Nişanda kıyılan nikâhtan ayrı olarak imama
tekrar dini nikâh kıydırılır. Gelin nikâh
kıyılırken gelmez ve vekâletini birisi alır.
Nikâh kıyıldıktan sonra çerez yenir. Damadın
başındaki sarık çıkarılarak ortaya konur.
Sarığı ve bıçağı kaldıranlar ayrı ayrı
hediyeler verirler. En büyük hediyeyi sarığı
kaldıran verir.
Bu günde damada kötü şakalar yapılır.
Özellikle eşyaları saklanır. Bu yüzden
sağdıçların çok dikkatli olması gerekir.
5.Sağdıçlık ve Sağdıçlar:
Düğün müddetince damada yardımcı olan ve
koruyan; biri evli diğeri bekar olan iki
kişi görev alır. Damat düğün süresince
konuşmaz, ihtiyatlı ve ağır başlı hareket
ederler. ihtiyaçlarını sağdıçların
kulaklarına fısıldayarak karşılar.
Damadın eşyalarını (yüzük, mendil, saat,
ayakkabı...) saklayarak hediye almak isteyen
gençlerin bu hareketlerine meydan vermemek
için sağdıçlar çok uyanık ve tedbirli olmak
mecburiyetindedirler. Aksi halde bu cezaları
sağdıç karşılar. Damadın kaçırılması ve
saklanması gibi hallerde damat karşı koyamaz
ve itaat eder. Damadın âdetlere ters düşen
herhangi bir hareketi, oradaki arkadaşları
tarafından cezalandırılır ve bunu damat
karşılar. O sebeple sağdıçlar hem kendileri
uyanık ve tedbirli olacaklar, hem de damada
âdetleri öğreteceklerdir. Sağdıçlar damadı
koruyup kollayacaklarından dolayı genellikle
yakın akrabalarından ve samimi
arkadaşlarından seçilir. Evli sağdıç ayrıca
damada evlilik ve gerdekle ilgili bilmesi
gerekenleri de öğretir.
6.Gerdek (Özne Koyurma- Özne Bırakma):
Damat kızın bulunduğu odaya girmeden önce
kadınlar bu konu hakkında kısa bilgiler
verirler. Damadın arkadaşları daha sonra
kapı önünde özneyi sırtına hafif yumruklar
indirip tebrik ederek, gelinin bulunduğu
odaya doğru iterler.
Damat gelinin yüzünü açmak için "yüz
görümlülüğü" denen hediye verir. İki kadın
kapıyı terk etmez. Ayrıca iki erkek de evi
dışarıdan muhafazaya alır. Eğer gerdek
olumlu sonuç vermişse, damat iki el silah
sıkar. Karı koca olunduktan sonra bayrağın
kilidi açılarak bayrak indirilir. Yengeler
durumu öğrenmek için yeni evlilerin yattığı
yere varırlar. Bu arada akşam yemek
sırasında orada bulunanlar tarafından sinide
toplanan bu para çarşafın altına konur. Bu
para çarşafı toplayan yengelere bahşiştir.
Birkaç gün sonra gelinin kaynanası
yakınlarının ve komşularının hanımlarını
toplayarak gelinin kirli çarşafını gösterir.
Bu sayede ileride olabilecek dedikodu
önlenmiş olur.
7.Gelinlik Etme:
Gelin evdeki ilk günlerinde kayınbabası ve
diğer aile büyükleriyle konuşmaz. Hatta
onların bulunduğu yerde konuşmamaya dikkat
eder. Burada gelinin utanmasıyla birlikte
büyüklerine saygı duyması gözlemlenmektedir.
Gelin onlardan önce katıldığı gibi onlardan
sonra kalkar. Aynı sofrada fazlaca yemek
yemez. Kayınbaba bir müddet sonra gelinin bu
itaat ve saygısına bir hediye alır ve
konuşmasına izin verir(tarla, inek,
koyun...).
|